Muğla (merkez), Bodrum, Dalaman, Datça, Fethiye, Kavaklıdere, Köyceğiz, Marmaris, Milas, Ortaca, Ula, Yatağan.
Kavaklıdere : Denizden 850 m. yükseklikte kurulması nedeniyle güzel bir yayla konumundaki Kavaklıdere, yemyeşil bitki örtüsü doğal su kaynakları ve bakır manzarasıyla yayla turizmi için ideal bir yerdir. Aydın-Muğla karayolundan yatağan yakınlarındaki Kavaklıdere’ye sapıldığında, Derebağ köyündeki Karia ve Roma dönemlerine ait anfi tiyatro, heykeller ve lamitlerin bulunduğu Hyllarima antik kentini ve Sarıyayla köyündeki tiyatro, sunaklar ve mezarların bulunduğu Kys antik yerlerini gezilebilir.
Datça: M.Ö.VII.Y.Y.’da Ege adalarından gelerek Ionya’nın güney kıyılarına yerleşen Dor’lar tarafından kurulmuştur. Datça ve çevresi çok eski bir tarihe ve medeniyete sahiptir. Ünlü heykeltraş Prokstel burada yaşamıştır. Şehirde Apollon ve Venüs adına yapılmış çeşitli mabetler, büyük tiyatro, oyun ve toplantı yerleri bulunmaktadır. Zamanın en ünlü tıp merkezi Datça’dadır. çevreye göre rutubet oranı az, nefis havası ve şifalı suları ile Datça, yaşanılmaya değer bir yerdir.
Yatağan : Muğla-Aydın karayolunun 26 km. sinde yer alan Yatağan; Stratonikeia, Laotna ve Panarama antik kalıntıları ile tanınır. Kentte, Athena Heykeli ve bir yönetim binası bulunmaktadır. Turgutlu Kasabası yakınlarındaki Lagina’da, Hereta adlı üç başlı savaş tanrıçası adına yapılan Heykel Makedi, Bağyaka köyündeki surlarla çevrili bir tepe üzerinde kurulmuş antik kalıntılar bulunmaktadır.
Ula : Gökova Körfezini oluşturan iki yarımadanın birleşme noktasına kurulan ilçenin Muğla’ya uzaklığı 14 km dir. Ege Deniziyle birleştiği noktada yer alan Gökova Körfezi ve bu körfezdeki Sedir (Klopatra) Adası, Ula’nın önemli turizm merkezleridir. Sedir Adası’nda Apollon tapınağı, opera ve tiyatroyu gezdikten sonra Kleopatra’nın denize girdiği incecik kumlu plajında yüzmek önerilir. Gelibolu, Çınar Köyü, Turnalı ve Akbük, Akyaka diğer önemli koylardır. Ahşap malzemelerinin ağırlıkla kullanıldığı özgün Ula evlerini incelemek ayrı bir heyecan kaynağıdır.
Ortaca : Köyceğiz Gölünü Akdeniz’e bağlayan Dalyan kanalından İztuzu kumsalına doğru yol alırken, 5000 yıldır canlılığını koruyan kaya mezarları ile karşılar. Tepeleri çam ormanları kaplı, nesli tükenmekte olan Caretta Caretta kaplumbağalarının yaşam alanı olan İztuzu kumsalları önemli çekim değerleridir.İlçenin diğer sahili, antik kent kalıntılarının bulunduğu , ince kumu temiz denizi ve doğal güzelliğiyle Sarı Germedir.
Dalaman : Zengin ormanları kuş cenneti, av ve yayla turizminin gelişmişliği ve dağ köylerinin güzelliği ile dikkat çeker. Çöğmen ve Kayacık köylerindeki Hippokone ve Oktapolis; Kapıdağ yarımadasındaki Cyra, Lissia, Lydai kalıntıları görülecek yerlerdir. Yassıcalar, Zeytinli, Zeysare, Domuz ve Göcek adalarını gezmek , Dalaman Çayı üzerinde dinlenmek dağ köylerini ziyaret etmek önerilir. Sersala, Boynuzbükü, Bünyüş, Kurşunlu, Göbün, Sıralıbük ve Taşkaya Koyları “Mavi yolculuk” un uğrak yerleridir.
arihte Muğla
Karia Halkları
Yöredeki ilk yerleşmelerin ilk tunç çağında (MÖ 3500-2000) kurulduğu sanılıyor.
Antik çağda Muğla sınırlarının büyük bölümü, Karia bölgesi olarak anılıyordu. Karia’nın sınırları, kuzeyde Büyük Menderes ile güneyde Dalaman çayı arasındaki bölgeyi içine alıyordu. Bu bölgede bugünün Muğla merkezi, Kavaklıdere, Yatağan, Ula, Marmaris, Köyceğiz, Ortaca, Bodrum ve Milas ilçeleri bulunmakta. Karia bölgesinin doğusu Frigya, kuzeyi Lydia, güneydoğusu Lykia ile çevrelenmişti. Muğla’nın Dalaman ve Fethiye ilçeleri Lykia Bölgesi sınırları içindeydi.
Karia halkları
Karia adı Kar’lardan geliyor. Bölgenin yerli halkı Luvi’ler. Luvi’lerin MÖ 2000’lerden beri bu bölgede yaşadıkları biliniyor. Luvi dilinde Kar, doruk-uç anlamında kullanılıyor. Karia ise Helen ağzında “doruklar ülkesi”ni tanımlıyor.
Karia’lılar kendilerini Anadolu’lu sayıyorlar.
Bölgenin yazılı tarihi Halikarnassos’lu ünlü tarihçi Heredot ile başlıyor. Tarihçi Heredot’a göre ise Kar’lar Ege adalarından gelip bu bölgeye yerleşiyor ve yerli halkla kaynaşıyor. Kısacası, bölgede yaşayanlar, göçlerle birlikte gelenlerle kaynaşıp MÖ. 1000 yıllarından itibaren Karia’lılığı oluşturuyorlar. Bodrum yarımadasının dağlık yerlerinde yaşayan Leleg’ler de Karia halklarının bir bölümüydü ve taşlık kayalık yerlerde oturdukları için de Lelegler olarak biliniyordu. Bilge Umar, Leleg adının onların bu özelliğine işaret ettiğini düşünüyor
Karia Kentleri
Karia bölgesinin en önemli koloni kentleri Halikarnassos(Bodrum) ve Knidos(Datça)’dır.
Karia bölgesindeki diğer kentler Güllük körfezi kıyısındaki Bargylia(Asarlık), İasos(Kıyıkışlacık), Bodrum yarımadasının batı ucundaki Myndos(Gümüşlük), yarımadanın iç kesimlerindeki Pisada ve Theangela, Gökova körfezinin güneyindeki Keramos(Ören) ve Kedrai(Sedir adası), iç kesimlerde Mylasa(Milas), Mylasa’ya 14 km’lik kutsal yolla bağlı Labraunda, Mylasa’nın kuzeyinde Euromos(Ayaklı), Marsyas ırmağı(Çine çayı) yakınlarında Alabanda(Araphisar), Alinda, Gerga, Yatağan yakınlarında Stratonikeia ve Lagina, güneybatısında eskiden deniz kenarında olan ancak Dalyan çayının getirdiği alüvyonlarla içeride kalan Kaunos(Dalyan), doğu sınırında bugün Aydın sınırları içinde olan Aphrodisias ile Tralleis(Aydın), Nysa(Sultanhisar) ve Akharakha(Salavatlı) idi.
Lykia’nın Muğla sınırları içinde kalan bölümünde ise Telmessos(Fethiye), Tlos, Pınara ve Letoon antik kentleri bulunmaktaydı.
Kültür ve Sanat
Kentlerin gelişimi, bölge uygarlıklarıyla etkileşimi, mimarlık ve sanat.
Bölge ekonomisinin en önemli zenginliği Büyük Menderes vadisinde yetiştirilen incir, iç bölgelerde bal ve zeytinyağı idi. Karia, Lykia ve İonia kadar gelişmiş bir uygarlığa sahip değildi. Mimarlık, sanat, bilim ve felsefede komşu bu iki uygarlıktan geri kalmış, onlardan etkilenmişti.
Karia’nın en önemli mimari yapısı Halikarnassos’taki Mausoleum ya da Halikarnassos Mezar Anıtı’dır. Karia satrabı 2. Mausolos döneminde (MÖ 377-353) krallığın başkenti Mylasa’dan Halikarnassos’a taşınmış, bu durum kentin daha da gelişmesine yol açmış ve Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri sayılan Mausoleum MÖ 350’de Mausolos’un eşi ve kızkardeşi II. Artemisia tarafından yaptırılmıştır. Bu anıtın yüksek bir kaide üzerinde yer alması Lykia sanatının etkilerini, üzerindeki mezar anıtı ise İon düzeninde galerinin etkilerini yansıtır.
Müsgebi(Ortakent-Bodrum), Knidos ve Stratonikeia’da yapılan kazılarda MÖ 15-13. yüzyıllara tarihlenen Miken çanak çömleklerinin bulunması, bölgenin o tarihlerde Rodos ve Kıbrıs üzerinden Suriye’ye kadar yayılan Miken kültürüyle olan ilişkisine de işaret eder.
Batı Anadolu’yu MÖ 4. yüzyıldan itibaren etkisi altına alan Helen ve ardından Roma uygarlıkları da Karia kentlerinde bugüne kalan önemli izler bırakmıştır. Menteşe beyliğinin kalıcı izleri ise bugün Milas yakınlarındaki Beçin kalesi’nde görülür.
Karia’da Yarı Bağlı Yönetimler
Karia kentleri MÖ 6. yüzyılda Lydia devleti egemenliğine giriyor.
MÖ 540’larda Persler bölgeye hakim oluyor. Bu hakimiyet ayaklanmalar, Pers-Lydia ve Pers-Helen savaşlarıyla zaman zaman kesintiye uğrasa da 200 yıl kadar sürüyor. Gerek Lydia ve gerekse Pers döneminde bölgedeki egemenlik gevşek bir egemenliktir. Bölge, hakim devletin imparatoruna yarı bağımlı satraplarca, kentler ise satraplığa yarı bağımlı, büyük ölçüde özerk tiranlarca yönetiliyor.
Karia bölgesi, MÖ 334’de Makedonya kralı Büyük İskender tarafından ele geçiriliyor, başta Halikarnassos olmak üzere kentlerin büyük bölümü yakılıp yıkılıyor, MÖ 3. yüzyılda bir süre Mısır egemenliğine, ardından da MÖ 192’den itibaren Roma egemenliği altına giriyor.
Anadolu beylikleri döneminde yaklaşık 200 yıl süreyle (1261-1451) Menteşoğulları hakimiyeti yaşanıyor. Menteşoğulları kendilerine merkez olarak Milas yakınlarındaki Beçin Kalesi’ni seçiyorlar. 1451’de Osmanlı hakimiyeti başlıyor, Bodrum dışında. Halikarnassos 15. yüzyılda Rodos şövalyelerine üs oluyor ve ancak Kanuni döneminde Osmanlı sınırlarına katılıyor, Rodos’la birlikte.
Halkının bir bölümü Rum olan bölge 19. yüzyıl sonlarında Aydın vilayetine bağlı Menteşe sancağının sınırları içinde bulunuyor. 11 mayıs 1919 ve 5 Temmuz 1921 arasında İtalyan işgaline uğruyor, Cumhuriyet’ten sonra da tüm sancaklarla birlikte il yapılan Menteşe’nin adı Muğla olarak değiştiriliyor.
Bodrum Evleri
Muğla’da sivil yerel mimarinin çok özgün örneklerini bulacaksınız.
Binlerce yıllık uygarlıkların mirasıdır bu yapı örnekleri. Ve büyük ölçüde de korunmakta, yeni yapılara örnek olmaktadır.
Bugünün tipik Bodrum evlerine, bir Leleg kenti olan Müsgebi(Ortakent) kır evleri model oluşturmuştur.
Milas’a bağlı Çomakdağ, İkiztaş, Gökseki evleri, Milas evleri, Ula evleri, Muğla evleri, Katrancı-Yatağan evleri, Düğerek-Muğla evleri, ünlü mimarımız Nail Çakırhan’ın Akyaka evleri, bulundukları coğrafi ve iklim koşullarına uygun olarak, yılların birikimi ve deneyimi ile oluşmuş özgün mimari yapılardır.
Evlerin bacaları bile şaşırtıcıdır. Kapılar, ahşap işlemeler, ahşap bezemeler yapılara zenginlik katar.
Sadece bu evleri görmek için bile Muğla merkez ve ilcelerinde günlerce dolaşmaya değer.
Bodrum evleri
Bodrum yarımadasına göçenler, doğuya ve güneye bakan tepelerde, kaynak suları yakınlarında, yamaç boylarında ve birbirinden ayrık, kübik kütleli küçük ölçekli yerleşmelerdir. (Kemal Aran, Anadolu’da Kır Yapıları)
Müsgebi-Ortakent evleri, Myndos sırtlarındaki Karakaya evleri, bugünün Bodrum evlerine model oluşturmuştur.
Müsgebi-Bodrum Evleri
Müskebi evleri, kayalık tepelikte, güneye doğru uzanan narenciye bahçelerine bakar. Yapı kışın kuzeyden esen sert rüzgara kapalı, pencereleri ise yazın ovadan esen serin melteme açıktır. Sıcağa ve soğuk rüzgara karşı kalın yığma taş duvarla kuşatılmış, eğimli yüzeylerde manzaraya hakim terası bulunan, ısıtmanın odalara konan ocaklarla sağlandığı, toprak damlı, girişin mutfaktan olduğu evlerdir Müskebi-Bodrum evleri. Dam, geçirgenliği az aktoprakla örtülür, damlarda akmaya karşı toprağı sıkıştırmak için kullanılan yürgü bulundurulur. Avlu çitlerle çevrilmiştir. Avludan basamaklarla terasa geçilir. Teras yaz aylarında mutfak olarak da kullanılır.
Müskebi evlerinin yukarılarında yel değirmenleri bulunur. Yamaçlardan akan suların toplandığı sarnıçlar, yapı grubunun yıl boyu su sorununun giderilmesini sağlar.
Milas Evleri
19.- 20. yy evleridir. Evlerin küçük ya da büyük ama mutlaka bir avlusu vardır. Giriş te avludandır. Sokağa açılan evlerin avlu kapısı evin altında ya da yanındadır. İki katlıdırlar ve üst kat odaları çıkmalarla sokağa taşar. Evlerin büyük bölümü önlük denilen açık bir sofa ile avluya bakar. Zemin kat depo ve kiler olarak kullanılır. Mutfak, tuvalet, varsa ahır avlunun ayrı köşelerindedir. Avludan üst kata devşirme antik mermer ya da ahşap merdivenle çıkılır.
Milas’ta farklı bir grup ev yapısı daha vardır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Avupa’dan gelen mimarlardan etkileşimle yapılan evler, genellikle dışa kapalıdır. Genelde iki katlıdırlar ve üst kat ortada büyük salon ve salona iki taraftan açılan odalardan oluşmaktadır. Mutfak, tuvalet bina içindedir. Nedime Beler evi, Murat Menteşe evi bu tür yapı tarzına örnek evlerdir.
18. yy evlerinden Abdülaziz’e ait bağ köşkü tipiktir. Köşk, kule tarzında yapılmış, kare planlı ve 4 kattır. Ara bölümler ahşap olduğu için yok olmuş.
Milas, Çomakdağ, Kızılağaç, İkiztaş Evleri
Milas’a bağlı Çomakdağ-Kızılağaç, İkiztaş, Gökseki, Sarıkaya Milas’a bağlı dağlık yörelerdeki kır yerleşmeleridir. Kayalık ve engebeli yamaçlarda teraslara yerleştirilmiş, ayrık yapı gruplarıdır. Bu yapı gruplarının en gelişmiş örnekleri Kızılağaç-Çomakdağ’da bulunur. Kızılagaç-Çomakdağ evleri Kayalık bir tepede zeytin ağaçlarıyla çevrilidir. Gökseki evleri ise Menteşe dağlarında iki vadiyi birbirinden ayıran tepenin sırtında yer alır. Zemin kayalıktır, yaya yolları basamaklarla evlerin avlularına açılır.
Kızılağaç-Çomakdağ’daki evlerin tipik özelliği, iki katlı, kesme taştan kalın duvarlarla çevrili, manzaraya açık pencereler, dıştan merdivenli giriş, odalarda iki yanı pencereli çıkma ocak, toprak dam ve en önemlisi oyma ahşap süslemelerin kullanılmasıdır.
Evlere avludan hayat adı verilen üstü kapalı, yanları açık mekandan girilir. Hayatın bir kenarına sekili köşk yerleştirilmiştir.Ahşap köşk, avluya açılan giriş kapısını, eve uzanan patikayı kontrol altında tuttuğu gibi, evin hanımının özellikle yaz aylarını geçirdiği, sedirle çevrili, esintili ve açık bölümü oluşturur.
Yatak örtüleri, yorganlar yüklükte, kıymetli eşyalar sandıkta, kap kaçak ocak üstündeki raflarda, yıl boyunca kullanılan tahıl ve kurutulmuş yiyecekler esintili ve serin olan hayat bölümünde tutulur. Yemek, ocak önüne serilen yaygının üzerine kurulan sinide yenir, ahşap döşeme üzerine serilen yataklarda uyunur, yüklüğün yanındaki dolaplarda yıkanılır. Cicim adı verilen, Çomakdağlı kadınların el emeği ürünü kilim ve minderler her taraftadır.
Evlerin oyma ahşap süslemeleri, dekoratif başlıklı direkleri kadar ayırdedici bir başka özelliği süslü bacalarıdır.
Muğla Evleri
Önüne Muğla ovasını alıp sırtını dağın sarp kayalıklarına dayayan Muğla, Karabağlar Yaylası ve Düğerek evleri ortak karakter taşırlar.
Bir aracın geçmekte zorlanabileceği dar yollara açılan evler çoğunlukla avlulu ve genellikle iki katlıdır. Bazılarının sofaları sonradan kapatılmış, yakın devirde inşa edilenler ise doğrudan kapalı sofalı olarak yapılmışlardır.
Evler içe dönüktür. Özellikle zemin katlarında sokağa penceresi olan ev yok denecek kadar azdır. Buna karşılık avluya bakan pencerelerin çokluğu dikkat çeker. Açık, yarı açık yaşam mekanlarıyla ve geniş saçaklarla zenginleşmiştir. Bu nedenle,ön cephe özelliği avlu tarafından ortaya çıktığından manzara ve güneş hakimiyetini de dengelemek üzere , evler parsellerin yukarı köşelerine ve kuzeye sağır, güneye açık olarak yerleşmişlerdir.
Plan tipleri, sofa ile bunun etrafında yer alan odaların bulundukları konuma ve üst kata çıkan merdivenin yerine göre değişiklikler göstermektedir . Merdiven ahşaptır. Altı depo olarak kullanılır. Her iki yanında simetri hakimse birer veya ikişer oda yer alır. Genellikle , avluya bakan cephelerinde boydan boya sofa bulunan evlerde ise, üst kata merdivenle çıkılır. Sofanın genişliği, binanın yanından çıkan merdivenin iki kolunun genişliği ile uyum içindedir. Odalar sofanın gerisinde ve yapının arka duvarına yapışmış olarak yan yana sıralanmışlardır. Her biri doğrudan sofaya açılır. Bu tiplerde merdiven altındaki hacmin bahçeye yakın olmasının da etkisiyle tuvalet olarak yaygındır.
Evlere, sokaklardan “kuzulu kapı” ile girilir. Bu kapı geniş iki kanadı olan avlu duvarının yüksekliği ile orantılı, çoğunun üzerinde küçük iki tarafa meyilli , kiremit örtülü, ahşap çatısı bulunan kapılardır.Avlular, yılın yedi sekiz ayı boyunca yaşanılan, evin kapalı mekanları ve sofalarıyla kullanım bütünlüğü içinde olan, genellikle kayrak taşı ile kaplı birçoğu havuzlu iç bahçeler şeklindedir. Duvarlara yakın yerlerde ağaçlar yer almaktadır. Evin bir duvarına bitişik olarak veya yarım bir konumda tek katlı müştemilat bulunur. Müştemilat içinde evin asıl mutfağı, ocağı,kileri ve bazen de banyo yer alır. Ayrıca, temiz su havuzları da bu binanın içinde veya dışındadır.
Yapılar genellikle taş veya ikinci derece ahşaptır. Çatı örtüsü olarak alaturka kiremit kullanılır. Ayrıca, bugün Muğla’ nın sembolü olarak kabul edilen karakteristik bacalar alaturka kiremitlerle yapılan kendine özgü şapka ile kapatılmıştır
Katrancı-Yatağan Evleri
İki katlı, kalın duvarlı, verandalı ve direkli kare odası bulunan, dışarıdan merdivenle girilen, bol oyma ahşap süsleme kullanılan, pencere boşluklu çıkma ocaklı, altta ambarı bulunan evlerdir Katrancı evleri. Oda önünde selamlık ve dolap bulunur.
Evler Osmanlı Dönemi yapısıdır ve bacaları Muğla Bacası stilindedir.
Ula Evleri ve Nail Çakırhan Mimarisi
Ula evlerinin iki odalı, sofalı plan tipleriyle, Muğla evlerinin yakın dönem plan tipleri arasında fark yoktur. Ancak Ula kentsel yerleşim alanı, düzlükte kurulduğu için, evlerin dört cephesi de gösterişli durumdadır. Örneğin; Muğla evlerinin yan ve arka cephelerinde ahşap saçak yoktur. Onun yerine taş saçakçık (Gumile) vardır. Fakat Ula evlerinde dört cephede de geniş ahşap saçak bulunur. Ayrıca Ula evlerinde ocak çıkıntısı, bina tuğlayla yapıldığı için daha fazladır. Ula’da özellikle 1920’lerden sonra yapılmış; ada mimarisi ile geleneksel mimari kaırşımı gösterişli tek tek yapılar bugün belirgin olarak görülen evler durumundadır. Bunlarla birlikte arada kalmış yıkılmak üzere olan, açık sofalı, kemerli, (Muğla evlerindekinin aynısı) iki katlı evler az da olsa görülmektedir. Ula evleri genelde tek katlıdır. Toprağa bağlı bir yaşamı olan her Ulalının evinin önünde sebze yetiştirmek için yeterli büyüklükte bahçesi vardır.Bu tek katlı evler, tam cephe açık sofalı, yerden elli santim veya bir metre yükseklikte ki su basman üzerinde oturan iki odalı plan tipleridir. (Muğla’da ki yayla evlerinin benzeri)
Ula kent dokusu giderek bozuluyor. Ama Ula evlerinin yaratıcısı ustalar mesleklerini sürdürüyorlar. Alaturka kiremitler ocaklarda hala üretilmektedir.
Gene bu evlerde kullanılan demir aksamları üreten “Demirciler” hala çalışır durumdadır.
Ula’nın ahşap evleri, yerini Ula’da bile zevksiz betonarme evlere bırakırken Ula doğumlu Nail Çakırhan Akyaka’da kendisine Ula tarzı bir ev yaptırdı. Ula evlerinin geleneksel mimarisine kendi yorumunu, kendi zevkini de katarak. Yapılan bu ev çok beğenildi. Üstelik Ağa Han mimarlık ödülünü aldı. Önce eş dost, sonra da aralarında otel ve tatil köylerinin de bulunduğu geniş bir çevre bu mimari tarzı esas alan işler yaptırdılar, hem Nail Çakırhan’a ve hem de başka mimarlara.
Bugün Gökova kıyısındaki Akyaka’daki evlerin hemen tamamında bu tarz egemen. Ula’nın geleneksel mimarisi böylelikle Çakırhan ile yeni bir hayat buldu. Ula’lılar unutmaya başladıkları eski evlerini hatırladılar, restore etmeye, yenilemeye, yeniden yapmaya başladılar eski Ula evlerini.
Ula evlerinin en önemli tarafı ahşap işçiliği. Dolap kapakları, tavan işleri hep oymalı, hep süslemeli.