Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabesinin Anlamı

36
22686


ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ (ORJİNALİ)

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş ( siyasi hedef ), bütün tersanelerine girilmiş ( ekonomik hedef ), bütün orduları dağıtılmış ( askeri hedef ) ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

Söylevden (20 Ekim 1927) Mustafa Kemal ATATÜRK

ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİNİN ANLAMI ÇÖZÜLDÜ. (OKURKEN HAYRET EDECEK, ŞAŞIRACAKSINIZ.)

ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ (YENİ TÜRKÇE MEALİ)

Ey Türk Gençliği!

Birinci GÖREVİN; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, ebediyen
korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. Gelecekte bile, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, iç ve dış düşmanların olacaktır. Bir gün, bağımsızlık ve cumhuriyeti savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını
düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar, hiç müsait olmayan bir durumda kendini gösterebilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetini yıkmak isteyecek düşmanlar, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir galibiyet elde edebilirler. Zorla ve hile yapılarak kutsal vatanın, bütün temel devlet kurumları teslim alınmış (Siyasi hedef) , bütün temel ekonomik işletmeleri ele geçirilmiş (Ekonomik hedef) , bütün orduları terhis edilip dağıtılmış (Askeri hedef) ve yurdun her köşesi tamamen işgal edilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere, ülkede, iktidara sahip olan hükümet ve devlet adamları gaflet ve sapkınlık ve hatta ihanet içinde olabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını, işgalcilerin siyasi amaçlarıyla birleştirerek düşmanla işbirliği yapabilirler. Millet, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezik ve bitkin düşmüş olabilir.

Ey Türk geleceğinin evladı!

İşte, bu durum ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlığını ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun güç, damarlarındaki asil kanda bulunmaktadır!

M.Kemal Atatürk
(20 Ekim 1927)

ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİNİN AÇIKLAMASI

EY TÜRK GENÇLİĞİ! :Atatürk Türk Gençliğine yüksek, içten bir edayla sesleniyor. Atatürk, Türk gençlerine ‘Türk’ ifadesiyle seslenerek, gençlere kimliklerini, mensup oldukları ulusun kökenini, tarihini, kültürünü hatırlatıyor.

BİRİNCİ GÖREVİN; TÜRK BAĞIMSIZLIĞINI, TÜRK CUMHURİYETİNİ, EBEDİYEN
KORUMAK VE SAVUNMAKTIR. :
Atatürk Türk gençliğine seslenmeye devam ediyor. Atatürk Türk gençliğinin öncelikli görevinin Türk Milletinin bağımsızlığının, Türk devletinin yönetim biçiminin korunulması ve savunulması olduğunu vurguluyor, hatırlatıyor. Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığı kaybedilirse ve yönetim biçimi değişirse geriye korunulması gereken bir mevzi doğal olarak kalmaz. Öyleyse Türk gençliğinin hayatlarındaki önem sırasına göre öncelikli ilk görevleri Atatürk’ün vurguladığı gibi bağımsızlığımızın iç ve dış düşmanlara karşı, Cumhuriyet rejiminin iç ve dış düşmanlara karşı korunulması ve savunulmasıdır.

VARLIĞININ VE GELECEĞİNİN BİRİCİK TEMELİ BUDUR. : Bu cümlede bundan önceki cümlede vurgulanan konu başka bir ifade ile tekrar hatırlatılıyor. Özgür ve bağımsız yaşayabilmemizin, Türk kimliği ile bu topraklarda varlığımızı sürdürebilmemizin tek yolu Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının savunulması ve yönetim biçiminin korunulması şartıdır.

BU TEMEL, SENİN, EN KIYMETLİ HAZİNENDİR. : Türk Milletinin var olabilmesinin temeli Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının savunulması ve Devletimizin yönetim biçiminin korunulmasıdır. Türk kimliğiyle bu topraklarda özgür ve bağımsız olarak yaşayabilmemizin temeli Türkiye Cumhuriyeti Devleti bağımsızlığının savunulması ve yönetim biçiminin korunulmasıdır. Öyleyse en değerli hazinemiz bağımsızlığımız ve Cumhuriyet tarzı yönetim biçimimizdir. Bu hazineyi kaybedersek her şeyimizi onurumuzu, şerefimizi, hayatımızı da kaybederiz. Yakın coğrafyamıza baktığımız zaman Bosna’da, Çeçenistan’da, Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da yaşanılan emperyalist düşman işgalleri,
işgallerin işgal edilen ülkelerin halkları üzerinde ne gibi etkiler doğurduğunu yakinen görebiliriz. O ülkelerin halkları işgaller yüzünden onurlarını, şereflerini, hayatlarını kaybetmişlerdir.

GELECEKTE BİLE, SENİ, BU HAZİNEDEN, MAHRUM ETMEK İSTEYECEK, İÇ VE DIŞ DÜŞMANLARIN OLACAKTIR. : Bu cümlede yukarıdaki paragraflarda vurgulanan hazineden tekrar söz ediliyor. Gelecekte bile bu hazineden bizi mahrum etmek isteyecek iç ve dış düşmanların var olacağı hatırlatılırken anlatılmak istenen şey Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin 20 Ekim 1927’de Atatürk tarafından yazılmış olduğunu hatırlarsak o tarihte kurtuluş savaşı kazanılmış, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edilmiş, 24 Temmuz 1923’de Lozan Barış anlaşması imzalanmış, Türkiye cumhuriyetinin varlığı bağımsızlığı barış anlaşmasıyla düşman ülkeler tarafından tescil edilmiş, yönetim biçimiz TBMM tarafından kabul edilip ilan edilmiş olmasına rağmen ileride bile yurt içinde ve yurt dışında Türkiye Cumhuriyetinin Bağımsızlığını ortadan kaldırmak yönetim biçimini değiştirmek isteyecek odakların, şahısların, devletlerin var olacağı hatırlatılıyor, vurgulanıyor.

BİR GÜN, BAĞIMSIZLIK VE CUMHURİYETİ SAVUNMAK ZORUNDA KALIRSAN, GÖREVE ATILMAK İÇİN, İÇİNDE BULUNACAĞIN DURUMUN OLANAKLARINI VE KOŞULLARINI DÜŞÜNMEYECEKSİN! : Atatürk bu cümlede Türk Gençliğine seslenmeye devam ediyor. Her koşulda, her halde Türk Gençliğinin görevi Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını savunmak, Türkiye Cumhuriyetinin Yönetim biçimini korumaktır. İleride bir gün Türk Gençliği, bağımsızlığımızı ve yönetim biçimimizi korumak ve savunmak zorunda kalırsa göreve başlamak için Türk Gençliği, içinde bulunduğu ülke şartları ve kendi öznel koşullarına bakmaksızın, düşünmeksizin, korkmadan göreve atılmalıdır. Açıklamaya çalıştığımız cümlenin anlamı budur.

BU OLANAKLAR VE KOŞULLAR, HİÇ MÜSAİT OLMAYAN BİR DURUMDA KENDİNİ GÖSTEREBİLİR. : Bu cümle üstte açıklamaya çalıştığımız cümlenin devamı niteliğindedir. Yakın anlam bağları vardır. Türk Gençliği Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığı ve yönetim biçimine yönelebilecek tehditlerde yapması gereken şey mazeretlere sığınmadan içinde bulunulan koşullara ve imkânlara bakmaksızın bu koşul ve imkânlar çok sınırlı dahi olsa vatanı korumak ve rejimi savunmak için derhal harekete geçmesidir. Atatürk Türk gençliğine bu konuyu bu cümlede önemle hatırlatıyor ve anlatıyor.

BAĞIMSIZLIK VE CUMHURİYETİNİ YIKMAK İSTEYECEK DÜŞMANLAR, DÜNYA TARİHİNDE BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR GALİBİYET ELDE EDEBİLİRLER. : Bu cümlede Atatürk Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmak isteyecek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin rejimini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmek isteyecek iç ve dış düşmanlardan söz ediyor. İç ve dış düşmanların dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir şekilde iş birliği yaparak hedeflerine ulaşabilecekleri, bu tehlikenin her zaman var olduğu hatırlatılıyor, anlatılıyor. Tekrar vurgulayalım, bu cümlede Kurtuluş Savaşı kazanılmasına rağmen Lozan anlaşması imzalanmasına rağmen cumhuriyet ilan edilmesine rağmen bir yeniden işgal tehlikesinin gelecekte de var olacağı önemle vurgulanıyor.

ZORLA VE HİLE YAPILARAK KUTSAL VATANIN, BÜTÜN TEMEL DEVLET KURUMLARI TESLİM ALINMIŞ (SİYASİ HEDEF), BÜTÜN TEMEL EKONOMİK İŞLETMELERİ ELE GEÇİRİLMİŞ (EKONOMİK HEDEF), BÜTÜN ORDULARI TERHİS EDİLİP DAĞITILMIŞ (ASKERİ HEDEF) VE YURDUN HER KÖŞESİ TAMAMEN İŞGAL EDİLMİŞ OLABİLİR. :Bu cümleyi açıklamaya başlamadan önce orjinal Gençliğe Hitabede yer alan ‘kale’ kelimesinin ‘Devletin temel kurumları’ manasında kullanıldığını belirtmem gerekir. Bu cümleye daha ayrıntılı bir açıklama getimeye çalışacağım çünkü bu cümle Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin kalbidir. Bu cümlede Atatürk Türkiye Cumhuriyetini işgal etmek isteyecek düşmanların hangi yöntemleri kullanacaklarını ayrıntısıyla anlatıyor.Düşman ülkelerin zor kullanarak, baskı kurarak, hileli yöntemler izleyerek hedeflerine ulaşabilecekleri hatırlatılıyor, anlatılıyor.Düşman ülkelerin hedeflerine ulaşabilmek için ilk önce ülkemizin siyasi,askeri ve ekonomik hedeflerine saldıracaklarını büyük önder Atatürk çok çarpıcı şekilde vurguluyor. Düşman ülkeler hedeflerine ulaşabilmek için önce temel devlet kurumlarımızı ( yasama, yürütme, yargı, vs. ) teslim alacaklar, daha sonra stratejik ekonomik işletmelerimizi ( kamu iktisati teşebbüsleri, vs.) ele geçirecekler yani düşman yabancı sermaye kamu iktisadi teşebbüslerimizi, önemli şirketlerimizi, önemli ekonomik varlıklarımızı ele geçirecek -ki ekonomik bağımsızlığını kaybeden bir ülkenin varlığı, birliği ve güvenliği tehlikeye girer.- ve en sonunda bağımsızlığımızın güvencesi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin koruyucusu, kollayıcısı olan ordumuzu ( Türk Silahlı Kuvvetleri ) terhis edip dağıtacaklar ve bu şekilde düşman ülkeler ve içerdeki hainler hedeflerine ulaşacaklardır, düşman ülkeler böyle bir yol izleyeceklerdir. Bilinmelidir ki Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye Cumhuriyetinin temel devlet kurumlarından birisidir. TSK. ve TC. Birbirinden ayrı düşünülemez. Bütün ileri ülkelerde yasama, yürütme, yargı, medya, sivil toplum örgütleri vb. gibi yönetim erkleri arasında ‘Ordu’ da bulunur. ‘Demokrasinin gereğidir’ denilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin susmasını isteyenlere bu gerçek duyurulmalıdır.Atatürk düşman ülkelerin izleyebilecekleri işgal stratejisinin nasıl olabileceğini açıklamaya çalıştığımız yukarıdaki cümlede ayrıntısıyla anlatıyor. Bu cümle için belirtmek istediğim bir diğer şey de orijinal gençliğe hitabe metnin de yer alan ‘Tersane’ kelimesinin ekonomik işletmeler manasına geldiğidir. Makalenin sonunda ‘Tersane’ kelimesinin anlamı ‘Atatürk’ün Gençliğe hitabesindeki kelimelerin anlamları’ bölümünde ayrıntısıyla verilmiştir. Orijinal Gençliğe Hitabedeki ‘Tersane’ asla gemi yapılan tersane anlamına gelemez çünkü düşman yabancı sermayenin gemi yapılan tersaneleri ele geçirmesi ile ulusal güvenliğin tehlikeye girmesi arasında mantıklı bir bağ kurulamaz.1950’den sonra başlayıp özellikle 1980 yılından sonra ve 3 Kasım 2002’den sonraki hükümet döneminde yaygınlaşan özelleştirmeler, yabancı sermaye girişleri ve stratejik ekonomik işletmelerimizin çok ucuza ve tehlikeli bir şekilde yabancı sermayeye verilmesi Atatürk’ün Gençliğe Hitabesindeki uyarının hiç dikkate alınmadığını ve anlaşılamadığını kanıtlar niteliktedir. Korkarım ki belki 3 Kasım 2002’den sonraki hükümet 2002’den sonraki hükümet ve geçmişteki kimi hükümetler de Gençliğe Hitabede vurgulanan gaflet ve dalalet ve hatta ihanet içindeki iktidar sahipleridir. Belki 3 Kasım 2002’den sonraki hükümet döneminde ve geçmişteki kimi hükümetlerdeki kimi isimler şahsi çıkarları için batılı ülkelerle gizli gizli iş birliği bile yapmaktaktadırlar, yapmışlardır. Bütün bu durumlar Atatürk’ün ne kadar ileri görüşlü bir insan olduğunun kanıtıdır. Hatırlatmakta yarar vardır ki ekonomik bağımsızlığını kaybeden ülkeler siyasi ve askeri bağımsızlıklarını da kaybederler. Birçok gelişmiş batılı ülkede ekonomi % 51 ya da bu orana yakın devlet ağırlıklıdır, yani gelişmiş batılı ülkeler devletçidirler. Hal böyleyken Atatürk’ün ‘Devletçilik’ ilkesinden neden vazgeçildiği ve uygulanmadığı anlaşılır şey değildir.Ayrıca gelişmiş batılı ülkeler özel yerli, milli sermayeyi koruma altına almışlardır ve yabancı sermayeye sınırlama getirmişlerdir.Bütün bunlar biliniyorken ülkemizde olup bitenler hayret ve şaşkınlık vericidir.Ülkemizin bulunduğu coğrafi konum çok hassastır.Bu yüzden çok uyanık davranmalı ve son dönem ulusal ekonomi siyasetimizi gözden geçirmeli, milli, ulusal bir ekonomi politikası yürütmeliyiz. Ekonomi eğer ille de liberal olacaksa ‘Kamucu, ulusal liberal’ ekonomi olmalıdır.Yani milli, yerli sermaye ve ulusal kamu sermayesi korunmalı, batılı, gelişmiş, gelişmekte olan ve bu yolla gelişmiş olan ülkelerdeki gibi yabancı sermaye sınırlandırılmalı, şu anki neoliberal politikalar terkedilmelidir.

BÜTÜN BU KOŞULLARDAN DAHA ACIKLI VE KORKUNÇ OLMAK ÜZERE, ÜLKEDE, İKTİDARA SAHİP OLAN HÜKÜMET VE DEVLET ADAMLARI GAFLET VE SAPKINLIK VE HATTA İHANET İÇİNDE OLABİLİRLER. :Atatürk bu cümlede ülkemizin kendisinden sonra ya da kendisi zamanında içine düşebileceği durumu özetlemeye devam ediyor. Atatürk ‘iktidara sahip olan hükümet ve devlet adamları gaflet ve sapkınlık içinde olabilirler’ derken yönetici sınıfın yeteneksiz, yönetme görevi için ehil olmayan şahıslar olabileceklerini kastediyor. Düşman ülkelerin hedeflerine ulaşırken diğer yandan içerdeki hainlerin düşmanlarla yukarıdaki paragraflarda anlattığımız sahnelerden daha dramatik bir şekilde iş birliği yapabileceği anlatılıyor, vurgulanıyor.

HATTA BU İKTİDAR SAHİPLERİ KİŞİSEL ÇIKARLARINI, İŞGALCİLERİN SİYASİ AMAÇLARIYLA BİRLEŞTİREREK DÜŞMANLA İŞBİRLİĞİ YAPABİLİRLER. : Bu cümlede bir önceki cümlede anlatılan korkunç durumdan daha korkunç bir durumun daha gerçekleşebileceği anlatılıyor, vurgulanıyor. İçerideki ihanet içinde olan iktidara sahip devlet ve hükümet adamlarının kişisel çıkarları için işgalci düşman ülkelerle işbirlikçilik yapabilecekleri önemle vurgulanıyor, Türk Gençliği bir kez daha bu cümlede uyarılıyor, Türk Gençliğinin uyanık olması salık veriliyor.

MİLLET, YOKSULLUK VE SIKINTI İÇİNDE EZİK VE BİTKİN DÜŞMÜŞ OLABİLİR. : Bu cümlede Atatürk, Ülkemizin işgal edilmesi halinde halkımızın içine düşebileceği ekonomik, sosyal durumu özetliyor. Ancak yoksulluk ve sıkıntı içinde bir ülke işgale uğrayabilir. Atatürk olası bir işgal durumunda ya da öncesinde halkın içine düşebileceği ekonomik ve sosyal durumu ince bir ifade tarzıyla anlatıyor. Halkın içine düşebileceği ekonomik ve sosyal durumu yoksul, sıkıntı içinde, ezik, bitkin kelimeleri çok iyi bir şekilde anlatıyor.

EY TÜRK GELECEĞİNİN EVLADI! :Atatürk Gençliğe Hitabenin başında Türk Gençliğine ‘Ey Türk Gençliği’ diye sesleniyordu. Bu cümlede de yine çok yerinde bir ifade tarzı ile sesleniyor. Gençlerin, Türk gençliğinin Türk Milletinin geleceğinin umudu olduğu Atatürk tarafından ifade ediliyor.

İŞTE, BU DURUM VE KOŞULLAR İÇİNDE BİLE GÖREVİN, TÜRK BAĞIMSIZLIĞINI VE CUMHURİYETİNİ KURTARMAKTIR! : Atatürk Türk Gençliğine vasiyetine son verirken Türk gençliğine görevini bir kez daha hatırlatıyor. ‘İşte’ ifadesiyle yazısına son vermeye başlıyor. Bütün Gençliğe Hitabe boyunca anlatılan korkunç şartlara rağmen Türk
Gençliğinin görevinin Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığını ve rejimini koruması, kurtarması olduğu bir kez daha anlatılıyor vurgulanıyor.

MUHTAÇ OLDUĞUN GÜÇ, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA BULUNMAKTADIR! : Atatürk bu cümlede yine Türk gençliğine seslenmeye devam ediyor. Bütün Gençliğe Hitabe boyunca anlatılan tüm olumsuz koşul ve durumlarda dahi Türk Gençliğinin görevi vatanı kurtarmaktır. Türk Gençliğinin bir işgal durumunda ihtiyaç duyacağı güç ‘Damarlarındaki Asil kanda mevcuttur.’ ‘Asil kan’ ifadesiyle anlatılmak istenen şey Türk Milletinin şeref ve başarı dolu tarihidir. Yoksa, değilse Atatürk ırkçılık yapıyor olamaz. Atatürkün ırkçılığı reddettiğini Atatürk’ün eylemlerinden ve açıklamalarından açık bir şekilde anlayabiliriz.

Aşağıdaki ‘Atatürk’ün Gençliğe hitabesindeki kelimelerin anlamı’ bölümünde
Atatürk’ün Gençliğe hitabesindeki ‘tersane’ kelimesinin anlamı ayrıntılı olarak verilmiştir.

HAZIRLAYAN VE YAZAN: MUSTAFA KARAMAN

ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİDEKİ KELİMELERİN ANLAMLARI

TERSANE:
1.Gemi yapılan yer, gemilik.
2. Tezgâh.
tersane kethüdası, tersane sergisi
Tezgah:
1. Genellikle dükkânlarda satıcıların önündeki uzun masa: “Bir tezgâhtan öbürüne koşuyor, bir kumaş topunu bırakıp başkasına saldırıyordu.” -R. H. Karay. 2. Kahve, meyhane vb.de müşterilerin üzerinde yiyip içtikleri uzun masa veya büfe: “Kahveci tezgâhı.” “İçenlerin hepsi susmuş, kadına bakıyor, tezgâhın arkasındaki yürüyüşünü seyrediyorlardı.” -S. F. Abasıyanık. 3. Üzerinde genellikle el veya küçük makinelerle iş görülen yapım aracı: “Halı tezgâhı. İplik tezgâhı. Çanak çömlek tezgâhı. Örtü tezgâhı.” 4. Tersane.5. argo Genellikle yasal olmayan bir işi yapmak için tutulan uygunsuz yol.
Tezgâh kelimesi görüldüğü gibi Tersane kelimesinin yerine de kullanılabilmektedir. Öyleyse tezgâh kelimesinin yerine tersane kelimesini de kullanabiliyoruz. Yani Tersane ve Tezgâh kelimeleri birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir. Yani öyleyse Tezgâh kelimesinin içerdiği anlamları tersane kelimesi de içerebilir diyebiliriz. Yukarıdaki üçüncü madde benim dikkatimi çekiyor. Üçüncü maddeyi tekrar belirtelim: (3. Üzerinde genellikle el veya küçük makinelerle iş görülen yapım aracı: “Halı tezgâhı. İplik tezgâhı. Çanak çömlek tezgâhı. Örtü tezgâhı.”).Görüldüğü gibi Tezgâh kelimesi dolayısıyla Tersane kelimesi küçük ölçekli ekonomik işletme anlamına da gelebiliyor. Zamanla kelimenin anlamının genişleyebileceğini de düşünürsek Tersane kelimesi büyük ölçekli ekonomik işletme anlamına da gelebilir diyebiliriz.

GENÇLİK,-Ğİ:
1. Genç olma durumu, ihtiyarlık karşıtı: “İlk gençliğinde at delisiydi.” -N. Cumalı.
2. İnsan hayatının ergenlikle orta yaş arasındaki dönemi: “Belki babam da gençliğinde Valantino’ya benziyordu.” -M. Ş. Esendal.
3. Genç insanların bütünü: “Türk gençliği. Gençliğin yetiştirilmesi.” “O gençliğin politikaya katılması yüzünden Balkan Harbine girmişiz.” -F. R. Atay.
4. mec. Genç bir kimsenin tutumu: “Gençliğimi kapının eşiğinde bırakıp eve giriyorum.” -Y. Z. Ortaç.

VAZİFE:
1.Ödev: “Şimdi artık vazife bitmiş, gülüp eğlenmeye sıra gelmiştir.” -R. N. Güntekin.
“Mümtaz Bey bir tahrir vazifemin altına şunları yazmıştı.” -S. F. Abasıyanık.
2. Görev: “Nedim bugün vazifesine geç geldi.” -A. Gündüz.
3. esk. Günlük ücret, yevmiye
Vazife aşkı,vazife kurbanı,vazife şehidi,vazifeşinas.

İSTİKLAL:
1. Bağımsızlık: “İstiklâl Savaşı. İstiklâl Marşı.”
“Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl fikrinin lâyemut abidesidir.” -Atatürk.

CUMHURİYET:
1.Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet biçimi: “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” -Anayasa.
“Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’tür.”
Cumhuriyet Bayramı,cumhuriyetperver.

İLELEBET:
1.Sonsuzluğa değin, sürgit: “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” -Atatürk.

MUHAFAZA:
1.Koruma, saklama, korunum: “Zamanımızda kıymetli şeylerin muhafazası güçleşti.” -B. Felek.

MÜDAFAA:
1.Savunma, koruma.
Müdafaaname

MEVCUDİYET:
1.Var olma, varlık, var oluş: “Birinci vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.” -Atatürk.

İSTİKBAL,-İ:
1. esk. Karşı çıkma, karşılama.
2. Gelecek (zaman), ati: “Bütün hayatımı, bütün istikbalimi şartsız, kayıtsız bir erkeğin keyfine feda edemem.” -Ö. Seyfettin.

YEGÂNE:
1.Biricik, tek: “Yegâne emelim, kızımın bir hanımefendi olarak yetişmesidir.” -A. İlhan.

DÂHİLİ:
1.İçle ilgili: “Darülbedayi kısmını ve bu kısmın dâhilî şekil ve manzarasını anlatmalıyım.” -H. F. Ozansoy.
dâhilî deniz, dâhilî harp, dâhilî nizamname, dâhilî talimatname

HARİCÎ:
1.Dışla ilgili, dıştan olan: “Haricî hastalıklar.”

BEDHAH:
1.Kötülük isteyen, kötü yürekli: “İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.” -Atatürk.

MECBURİYET:
1.Yükümlü, zorunlu olma durumu: “Ayağımızı yorganımıza göre uzatmak mecburiyetindeyiz.” -Y. K. Karaosmanoğlu.

VAZİYET:
1.Konum: “Kasaba coğrafî vaziyeti yüzünden lodosu, poyrazı pek az tutan bir limanda kurulmuştur.”
2.Durum, tavır, hâl: “Vaziyetimi söyleyiniz, hemen gelir beni kurtarır.” -A. Gündüz.

İMKÂN:
1.Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak: “Bunu bizden gizlemelerinin imkânı var mıdır?” -H. C. Yalçın.

ŞERAİT:

1.Şartlar, koşullar.

NAMÜSAİT, -Dİ:
1. Uygun olmayan, elverişsiz: “Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.” -Atatürk.
“Siz Sebati Beydeki azme bakın ki böyle namüsait iklimde dahi çiçek yetiştiriyor.” -H. Taner.

MAHİYET:
1.Nitelik, vasıf, öz, asıl, esas: “Bu kadar dahi bir kocayı kâfi derecede aydınlatacak mahiyette idi.” -H. Taner.
2. mec. İç yüz: “Meselenin mahiyeti anlaşıldı.”

TEZAHÜR:
1.esk. Belirme, görünme, gözükme, ortaya çıkma, oluşma: “Muvaffak olamamış sanatkârın iki türlü tezahürü vardır.” -S. F. Abasıyanık.
2.Belirti: “Bu hasretin garip tezahürleri de vardı.” -P. Safa.

KASTETMEK:
1.Amaçlamak, amaç olarak almak; demek istemek: “…ev deyince, kasabada dört beş tane zengin evini kastediyorum.” -S. F. Abasıyanık.
2.Kötülük etmek, kıymak, zarar vermeyi istemek: “…istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.” -Atatürk.

EMSAL, -Lİ:
1.Benzerler: “Tarihte o ana kadar emsali görülmedik bir ticarî kepazelik devri açılmıştı.” –
E.E.Talu.
2.Yaşıt, eş, denk: “Emsali bir üst derece maaş aldığı hâlde zavallı resim hocamız mağdur duruma düşmüş bulunuyordu.” -H. Taner.
3.Örnek: “Bir coşkunluk, bir taşkınlık, bir hâl ki dünya emsalini bir daha görmemiş.” -R. H. Karay.

GALİBİYET:
1.Yenme, yengi.

MÜMESSİL:
1.Temsilci: “Sınıf mümessili.”

CEBREN:
1.Zorla, zor kullanarak, zoraki: “Cebren ve hile ile aziz vatanın…” -Atatürk.

HİLE:
1Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika: “Gayet basit bir hile ile, saflığından istifade ederek işi başardı.” -R. H. Karay.
2. Çıkar sağlamak için bir şeye değersiz bir şey katma: “Bu sütte hile var.”
hilebaz, hileişeriye

AZİZ:
1.Sevgide üstün tutulan, muazzez.
2. Ermiş, eren.

KALE:
1.tar. Düşmanın gelmesi beklenebilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı.
2.mec. Genellikle bir düşüncenin savunulduğu, sürdürüldüğü yer.
3.mec. Önemli mevzi.

ZAPT:
1.Zor kullanarak ele geçirme.
2.Tutma, hâkim olma: “İşte o vakit ben zaptı imkânsız bir vahşî kedi hâline girmişim.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
3.Zabıt.
zapturapt

ORDU:
1. Bir devletin silâhlı kuvvetlerinin tümü: “Türk ordusu.”
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yarabbi / Senin uğrunda ölen ordu budur yarabbi.” -Y. K. Beyatlı.
“Birinci Dünya Savaşı boyunca Türk ordusunda çalıştığını övünerek anlattı.” -R. H. Karay.
2. Bu topluluğun başlıca bölümlerinden her biri: “Birinci Ordu.”
“Dördüncü Ordu karargâhına gidiş, artık bir mabede çıkılıyor gibi, baş döndürür.” -F. R. Atay.
4.Amaç, nitelik vb. yönlerden benzeyen insanların bütünü

MEMLEKET:
1.Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke: “Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde olabilirler.” -Atatürk.
2.Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, yurt: “Memleket isterim / Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun.” -C. S. Tarancı. “Bizim memleketimizde soyadımız var, onu alalım bitsin gitsin!” -M. Ş. Esendal.
3.İklim ve üretim bakımından ele alınan bölge: “Lübnan; portakal, turuncu, hurma ve muz memleketiydi.” -R. H. Karay.
4.Bir ülkede yaşayan bireylerin bütünü: “Bütün memleketin kadınları bugün, en fakiri bile, beyaz giymişler, beyaz örtünmüşler.” -H. E. Adıvar.
memleket havası, memleketler arası

KÖŞE:
1.Birbirini kesen iki çizginin, iki düzlemin oluşturduğu açı, zaviye: “Mendilin köşesi. Kutunun sivri köşesi.”
2.İki duvarın birleştiği girintili veya çıkıntılı yer: “Seniha Hanım parmağını odanın köşesine uzattı.” -P. Safa.
3.İki sokağın veya caddenin kesiştiği yer: “Türk kadınları alacalı bir ipek kumaş gibi köşeye birikmişlerdi.” -Ö. Seyfettin.
4.Bölüm, yer veya yan: “Burgaz’ın sokaklarında her köşeden Türkçe işitiliyor.” -Y. K. Beyatlı. “Burası memleketin bir temiz köşesi, şehrin kırlaşmış bir bucağı.” -M. Ş. Esendal.
5.mec. Kuytu, tenha veya ücra yer: “Nihayet, bir köşede oturan jandarma çavuşu söze karışıp işi kesti attı.” -M. Ş. Esendal.
6.mec. Kimsenin uğramadığı, aramadığı yer: “İlk adımda otel, han, kahve köşeleri bulmak ihtiyacı baş gösterecek.” -R. H. Karay.

BİLFİİL:
1.İş olarak, iş edinerek, gerçekten: “Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını, isyan ederek kendi eline, bilfiil almış bulunuyor.” -Atatürk.

İŞGAL,-İ:
1.Bir yeri ele geçirme: “Çuhahane bir kumaş fabrikasıydı, İstanbul’un işgali sırasında İngilizler yaktılar.” -B. Felek.
2.(bir kimseyi) İşten alıkoyma, engelleme, oyalama
3.Uğraştırma

ELÎM:
1.Acınacak, acıklı: “Geçirmiş olduğum elîm sergüzeştin ve sefaletin nihayete ermiş olduğu bir gündü.” -Y. K. Beyatlı.

VAHİM:
1.Ağır, korkulu, çok tehlikeli: “Siz sağlam bir vücutta mutlaka vahim bir illet bulmak hevesine düşmüşsünüz.” -Y. K. Karaosmanoğlu.

İKTİDAR:
1.Bir işi yapabilme gücü, erk, kudret: “Bu iş benim iktidarım haricinde, demez mi?” -S. F. Abasıyanık.
2.Bir işi başarabilme yetki ve yeteneği
3. Devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma yetkisi; bu yetkiyi elinde bulunduran kişi ve kuruluşlar: “Almanya’daki öğrenciliğim Hitler’in iktidar yıllarına rastlar.” -H. Taner.

GAFLET:
1.Dalgınlık, dikkatsizlik, boş bulunma, aymazlık, dalgı, ihtiyatsızlık
gaflet uykusu

DALÂLET:
1.Sapınç, sapkınlı, doğru yoldan ayrılmak: “Dalâlete kapılmış olmalarından korkarım.” -T. Buğra.

HIYANET:
1.Kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme veya karşı davranma, hainlik, ihanet: “Emanete hıyanet olmaz.” -Atasözü.
“Hiçbiri vatan hıyanetinin cezasız bırakılmasını istememişti.” -F. R. Atay.
2.Güveni kötüye kullanma, aldatma, vefasızlık: “Hıyanetini görmediğin bir kadın hakkında fena tabirler kullanmaya hakkın yok.” -P. Safa.
3. Vefasız: “Hıyanet, beni hiç aramıyorsun!”

ŞAHSİ:
1.Kişiye ait, kişiyle ilgili, kişinin malı olan, kişisel, özlük: “Şahsî eşya. Şahsî düşüncem.”
“Hareketin içinde şahsî kinler ve rekabetler vardı.” -F. R. Atay.

MENFAAT:
1.Yarar, çıkar, kâr, fayda: “İnsanları ayıran da, birleştiren de hep menfaat davasıdır.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
“Gelip gidenlerden çok menfaat oluyor.” -H. E. Adıvar.
menfaat düşkünü, menfaatperest, menfaatperver, menfaattar

MÜSTEVLİ:
1.esk. Bir yeri istilâ eden, yönetimi altına alan (kimse, devlet, ordu vb.): “Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler.” -Atatürk.
2.Salgın.

SİYASİ:
1.Siyasetle ilgili, siyasal, politik: “Siyasi işlere karışmamanı tavsiye ederim.” -P. Safa.
2.Siyasetçi, politikacı.
siyasî ambargo, siyasî coğrafya, siyasî harita, siyasî parti

EMEL:
1. Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek: “Büyük emeller benim bir aile ocağı kurmama da mâni olmuştu.” -R. N. Güntekin. “Mektebe giderken bütün emelim bir bisikletten ibaretti.” -H. Z. Uşaklıgil.

TEVHİT:
1.Allah’ın birliğine inanma, bir sayma, bir olarak bakma.
2.esk. Birkaç şeyi bir araya getirme, birleştirme.
3.Tek tanrıcılık.
4.ed. Divan edebiyatında Allah’ı övmek için yazılan manzume.
tevhit ehli

MİLLET:
1.Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan; aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus: “Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl fikrinin lâyemut âbidesidir.” -Atatürk.
2.hlk. Benzer özellikleri olan topluluk: “Şoför milleti bu, gözü açık olur.” “Şu kadın milletinin kıskançlığının hiç sonu yok.” -A. Mithat.
3.Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes: “Millet tütün paralarını alınca borcunu öder.” -N. Cumalı.
millet meclisi, milletler arası, milletler arasıcı, milletler arasıcılık, milletsever, milletseverlik, millettaş, milletvekili, milletvekilliği

FAKİR:
1.Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fukara: “Zengin, orta hâlli, fakir, herkes bu sazlı yerlere devam ve bu âlemlere iştirak ederdi.” -A. Ş. Hisar. “En fakir köyler taştandır ve üstü kiremittir.” -F. R. Atay.
2.Zavallı: “Hey gidi kahpe felek; gençliklerine doymadan gitti fakirler.” -H. Taner.
3.(nesneler için) Olması gerekenden az: “Seni fakir, soluk bir dekor içinde görmek istemem.” -M. Yesari.

ZARURET:
1.Mecburiyet, gereklilik, zorunluluk, zorunluk: “Çalışma zarureti var.” “Kültür hâkim olduktan sonra, sanat ve hayat, mazi ve yeni zaruretler ne güzel uyuşuyor.” -F. R. Atay.
2.Sıkıntı, yoksulluk, fakirlik: “Zaruret içinde yaşıyorlar.” “Kıyafetinden dışarılıklı ve zarurette olduğu anlaşılan bir kadın… kahvelerden birine girdi.” -Y. K. Karaosmanoğlu.

HARAP,-Bİ:
1.Bayındırlığı kalmamış, yıkılacak duruma gelmiş, yıkkın, viran: “Duvarları yıkılmış, çatıları yanmış, harap bir köyün hizasına gelince yaver atından atladı.” -Ö. Seyfettin.

Yazı alıntıdır.Hazırlayarak emek harcamış herkese teşekkürler.

Önceki İçerikWindows 7 için maksimum netbook özellikleri
Sonraki İçerikSimya Nedir ?
Günün 12 Saatini kesinlikle Bilgisayarları ve Telefonu ile geçiren ve Film ve Müzik dinlemekten hiç bıkmayan arada sırada fotoğraf çeken sıradan biri diyebiliriz.

36 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz